Prof. Dr. Özdemir Aktan ve Uzm. Dr. Ali Özyurt İle Söyleşi ve Kitap İmzası
Antalya Tabip Odası, Prof. Dr. Özdemir Aktan ve Uzm. Dr. Ali Özyurt İle Söyleşi ve Kitap İmzası düzenliyor. Söyleşi ve Kitap İmzası, 25 Nisan 2019 Perşembe Saat:18.30 Karaf Bistro Kaleiçi’nde.
Adres: Kılınçarslan Mahallesi, 2. Sakarya Sokak, Selvi Hanim Konagi, Kaleiçi No:14, 07100 Muratpaşa/Antalya
Savaş Köprüleri Vurur- Prof. Dr. Özdemir Aktan
2012-2014 Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, 2006-2010 döneminde İstanbul Tabip Odası Başkanlığını yürüttüğü dönemin anılarını kitaplaştırdı. “Savaş Köprüleri Vurur” adını taşıyan kitap Nota Bene Yayınları’ndan çıktı.
“İyi hekimlik” için mücadele veren tabip odaları birer okuldur. Bu okullarda kimin öğrenci, kimin öğretmen olduğunun belli olmadığı gibi, buralar kimsenin mezun olamadığı, bitmeyen birer okuldur. Bu okulların her kademesinde binlerce hekim gibi yazar A. Özdemir Aktan da bulundu. 2006-2010 yılları arasında İstanbul Tabip Odası Başkanı olarak görev yaptığı dönemde birçok “tarihi” olaya bizzat içinde yaşayarak tanıklık etti. Aslında Türkiye’de gelişen olaylara baktığımızda hepimizin tarihe tanıklık ettiğini ama kolay da unuttuğumuzu görüyoruz. Kimi zaman eğlenceli, çoğunlukla düşündürücü, acıtıcı ve korkutucu olayları/gelişmeleri yazıya dökerken yazar bir boşluğu doldurmayı hedefliyor. Çünkü bizim gibi, yazma geleneği cılız olduğu için belleği zayıf toplumlarda anıların kaleme alınmasının önemli olduğunu düşünüyor
İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı olduğu dönemde, birçok “tarihi” olaya bizzat içinde yaşayarak tanıklık ettiğini belirten Aktan, “Aslında Türkiye’de yaşanan olaylara baktığımızda hepimiz tarihe tanıklık ediyoruz ama çok kolay unutuyoruz” diyor. Kimi zaman eğlenceli, çoğu zaman düşündürücü, üzücü ve acıtıcı olayları yazıya dökerken bir boşluğu doldurmayı hedeflediğini kaydeden Aktan, “Herkesin anlatacağı bir hikâye var” diyerek, herkesi anılarını yazmaya teşvik etmek istediğini de belirtiyor.
Genel cerrahi profesörü olarak görev yaptığı Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2017 yılında ihraç edildikten sonra, ilk olarak “Akademisyenlerden KHK Öyküleri” adıyla yayımlanan kitap için bir bölüm yazdığını aktaran Özdemir Aktan, kendisinin yazı yazma ile ilişkisine ise esprili bir biçimde yaklaşıyor:
“Üstelik ben bu konuda çok yeteneksizim. Bizim zamanımızda lise yıllarında fen ve edebiyat diye iki bölüme ayrılıyorduk. Fen bölümüne geçebilmek için belli bir notu tutturmak gerekiyordu. Ben de kompozisyon yazmaktan aciz bir adam olduğum için en büyük korkularımdan bir tanesi, bu notu tutturamaz da edebiyat bölümüne geçmek zorunda kalmaktı. Edebiyat bölümüne geçersem mahvolurum diye düşünürdüm.”
Tabip odası/TTB aktivisti olarak kayda geçirilenlerin TTB tarihi açısından da önemli olduğunu dile getiren Aktan, 2012-2014 arasında TTB Merkez Konseyi Başkanı olduğu dönemdeki anılarını da yazacağını eklerken, ikinci kitabın haberini de veriyor.
Kitabın geliri, İTO tarafından tıp fakültesi öğrencilerine verilecek Tıp Öğrenci Eğitim Bursu’na aktarılacak.
ÖNSÖZ
Umuduna Yaşamak
İyi Hekimlik Mücadelesinde 30 Yıl
Ali Özyurt
Ben doğduğumda 27 Mayıs yaşanmıştı. İşleri kötüleşen Demokrat Partili dayım, borç batağına saplanmıştı. Bu yüzden şakağına silahı dayayıp intihar etti.
1960’lı yıllar… Dedem genç yaşta ölünce 12 yaşında yetim kalan babam ayağında delik iskarpinler, sırtında yamalı ceketle gurbet yollarına düşmüş. Ülke yoksul. İstanbul’a göç eden ailem aç. Baba, anne ve beş çocuk. Babam o zamanlar amelelik yapıyormuş. Çok zor günler yaşamış. Annem dört çocuğa bakmakta zorlandığı için beşinci çocuğu istememiş ancak kaderinde olsa gerek bana hamile kalmış. Koca karı yöntemleri başarısız olunca kürtaj için doktora gitmiş. Doktor, bebek erkek olacak diyerek onu doğurmaya ikna etmiş. Ben böyle dünyaya gelmişim.
Çocukluğum Taşlıtarla’da geçti. Bahçeli bir evde, iki akraba aile bir arada oturuyorduk. Babam abisiyle birlikte taş ocağı işletmeye başlayınca eli biraz para görmeye başladı. 1970’lerin ortasına doğru iki katlı bir evimiz oldu. Ben ilkokula o evde başladım, üniversiteyi bitirene kadar da o evde kaldım.
Anlaşıldığı üzere ortaokul ve lise hayatım 70’li yıllarda geçti. Toplumsal muhalefetin yükseldiği ve deyim yerindeyse kelle koltukta gezdiğimiz dönemi içeriden yaşadım. Ardından 12 Eylül darbesi geldi ve beraberinde üniversite yaşamım başladı.
Bana apayrı bir dünyanın kapılarını açan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdim. Çocukluk ve ilk gençliğimin geçtiği ortamlara, arkadaşlara ve o zamanlarda moda olan arabesk dünyaya veda ettim. İçime kapandım. Okuldan çıkınca doğruca eve gidiyor, sürekli ders çalışıyordum. İyi bir ortaöğretim eğitimi alamadığım için çok zorlanıyordum. Sabahladığım gecelerin sayısını hatırlamıyorum bile. Hayatımda ne sevgili, ne eğlence, ne de sosyal aktivite vardı. Tek yaptığım yaz tatillerinde deli gibi kitap okumaktı. Klasiklerin çoğunu ve bazı Marksist yayınları o dönemde okudum.
Okul bitti. 1987 Aralık ayında Kastamonu ili İnebolu ilçesi Uluyol Köyü’nde mecburi hizmete başladım. Cerrahpaşa’da geçirdiğim yıllara öyle alışmıştım ki ayrılık kaygısı yaşadım. On haneli küçük bir köydü orası. Bir imam, bir öğretmen, bir ebe, bir muhtar ve ben vardık. Bakkal dükkânı bile yoktu. Dağ orman köyü olduğu için kışın üç ay yollar kapanırdı. Ne yapacağımı bilemezdim. Hayatımda ilk kez kelimenin gerçek anlamıyla yalnızdım. Üstüne üstlük yemek pişirmekten, bulaşık, çamaşır gibi ev işlerinden de hiç anlamıyordum. Hazır çorba ve makarnayla ilk yemek denemelerine başladım. Ancak yalnızlık çok acı gelirdi. Doğru düzgün hasta olmadığı için de zamanımın çoğu boş geçerdi.
O günlerde yüzlerce mektup yazdığımı hatırlıyorum. Bir yandan da Tıpta Uzmanlık Sınavı’na çalışıyordum. Bir şekilde oradan kurtulmak ve İstanbul’a dönmek istiyordum. Zaman zaman İnebolu’ya inerek sahilde yürüyüş yapardım. Tanıştığım eczacı, avukat ve savcı arkadaşlarla öğretmen evine gider ve briç oynardım. Ara sıra da meyhaneye gidip kafaları çekerdik. Alkolün etkisiyle yalnızlık duygusu yerini kedere bırakırdı. Hep birlikte şarkılar söyleyerek gece yarısını ederdik.
Anılar dün gibi… Ama üzerlerinden uzun yıllar geçti. Bu kitap yayınlandığında emekli olacağım. Benzer duygular yaşamaya başladım bu yüzden. Yine yalnızlık, yine hüzün, yine keder, yine endişe… Bu kez genç değilim. Geride yığınla yaşanmışlık var. 32 yıllık meslek hayatımda pek çok kötülüğe, hırsa, haksızlığa tanık oldum. Her şeye rağmen onurumla ayakta kalmak için çaba sarf ettim. Mesleğimi çok sevdim. Özellikle de eğitim vermeyi ve araştırma yapmayı. Bütün bu yıllar içinde kimi kapılar yüzüme kapandı. Gerekli kriterlere sahip olduğum halde çeşitli engellerle karşılaştım. Malum serde solculuk vardı.
Evet, meslek hayatımın 32. yılını doldurdum. Hayalim bir Ege kasabasına yerleşmek. Orada, küçük, bahçeli bir evde, yüreğimdekileri, zihnimdekileri kâğıda dökmek niyetindeyim. Bundan sonraki yaşamım da dünyaya bırakacağım bir şeyler olsun istiyorum. İlk kitabım Söz Uçar Yazı Kalır’da yaşamıma iz bırakan anılarımı paylaşmıştım sizlerle.
Bu kitap da iz bırakma, ses duyurma çabamın bir parçası: Hayatımda çok önemli bir yer tutan İstanbul Tabip Odası (İTO) ve Türk Tabipleri Birliği’nde (TTB) yaşadığım olayları, birinci elden tanıklıkları, bende iz bırakan insanları aktaracağım.
Benimki elbette bir yazılı tarih çalışması değil. Kişisel yolculuğumun İTO ve TTB’ye değen yanlarını aktarma çabası. Umarım bir gün, tarihçiler, sosyal bilimciler 90 yıllık tarihi olan İTO’nun ve geçenlerde 65. kuruluş yılını kutlayan TTB’nin tarihine yolculuk yapar. Bu kurumları geçmişten bugüne tanımamızı sağlarlar. Benim ki böylesi çalışmaların yanında mütevazı bir katkı niteliği taşıyacak umarım.
İyi okumalar
Tıp doktoru, anestezi uzmanı, halk sağlığı doktoru ama önce insan.. Hekim olan, olmayan ama sosyal medya mecrasına azıcık girmiş olan bir kişi Ali Özyurt ismini duymuş, onun paylaşımları ile, özellikle şiir paylaşımları ile büyük olasılıkla karşılaşmıştır; çünkü Ali Özyurt bir sosyal medya fenomenidir, binlerce takipçisi vardır. Yakın zamanda kaybettiğimiz değerli bilim insanı, psikiyatrist Dr Engin Gençtan’ın “İnsan Olmak” isimli kitabının ilk basımının önsözü şu ifade ile başlar: “İnsan var olduğu günden bu yana sürekli olarak, içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış, ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur”. Ali Özyurt’u, içinde yaşadığı toplumu tanıma, anlama, onu barışın hüküm sürdüğü bir topluma dönüştürme çabasının yanı sıra kendini tanıma, kendini aşma çabasının da üst düzeyde olduğu bir insan olarak tanıdım. Tanıştığınızda sanki uzun zamandır tanıyor olduğunuz algısı yaratan bir insan Ali Özyurt. Bir süre sonra, farkında olmadan Ondan çok şey kazandığınızın ayırdına varıyorsunuz. İyi hekim olmanın yolunun iyi insan olmaktan geçtiği, hekimin yalnızca hastalıkları teşhis eden ve iyileştiren bir insan olmayıp, sosyal iyilik halini de çok önemseyen, bu nedenle insanların eşit haklarla barış içinde yaşadığı bir toplum düzeni için de çaba harcayan bir insan olduğu düşüncelerini yaşam felsefesi yapan bir insan Ali Özyurt, İşte bu felsefe doğrultusunda sürdürdüğü yaşamının İstanbul Tabip Odası aktivistliği ve yöneticiliği dönemine ait kesitini kendine özgü, samimi, yalın bir dil ile anlatıyor. Okurken, Onun coşkusu size de yansıyor; bazen gülüyor bazen de gözleriniz yaşarıyor, iyi hekimlik mücadelesinin yanı sıra barış ve demokrasi mücadelesine, içi insan sevgisi ile dolu, şiir sevdalısı bir hekimin bakış açısı ile tanık oluyorsunuz. Tarihe düşülen önemli bir kayıt aynı zamanda bu kitap. Kısaca, okunası bir kitap.
Prof.Dr.Taner Gören