Değerli Meslektaşlarımız,
15 Nisan Perşembe günü Yaşam Hakkımızdan Vazgeçmiyoruz. Ölümleri Durdurun Algıyı Değil Salgını Yönetin başlıklı basın açıklaması Antalya İl Sağlık Müdürlüğü önünde saat:12.30’da gerçekleştirilmiştir.
13 Nisan Salı günü açıklanan iki haftalık “kısmi kapanma”, salgın yönetiminin ne denli başarısız olduğunun ifadesi ve bilim dışı bir anlayışın ürünüdür. Yaşadıklarımızdan ders almamaya ve halen ”kısmi ”adı altında, göstermelik kısıtlamalarla salgını büyütmek de ısrar ediliyor. Sürecin başlangıcından itibaren mesleğimizin üzerimize yüklediği sorumlulukla söylenmeyen gerçekleri söylemeye, gizlenenleri görünür kılmaya çalıştık. Çok fazla sayıda canlarımızı kaybettik.
Şeffaf olmayan yaklaşımlarla, bilimi ve gerçekleri saf dışı tutarak mücadelenin olamayacağını ısrarla haykırdık. Sağlık Bakanlığı’na gelin bu işin üstesinden topyekûn birlikte gelmeye çalışalım, bağımsız bilim kurulları oluşturalım, gerçekler üzerinden önlemlerimizi alalım dedik.
Mızrak çuvala sığmıyor. “Maske, Mesafe, Hijyen” tekerlemesiyle suçu topluma yükleyerek bu sorumluluktan kurtulamazsınız. Her iktidarın en önde gelen asli görevlerinden birisi halkın sağlığını korumaktır. Sizleri asli görevinizi layıkıyla yapmaya çağırıyoruz. İnanmıyoruz, güvenmiyoruz, yönetemiyorsunuz. Oyalama değil çözüm istiyoruz. ALGIYI değil SALGINI yönetin. Bizler ettiğimiz yemine bağlı kalarak gerçekleri her türlü koşulda söylemeye devam edeceğiz.
Antalya Tabip Odası Yönetim Kurulu
BASIN METNİ
”Yaşam Hakkımızdan Vazgeçmiyoruz. Ölümleri Durdurun”
ALGIYI DEĞİL SALGINI YÖNETİN
13 Nisan Çarşamba günü açıklanan iki haftalık “kısmi kapanma”, salgın yönetiminin ne denli başarısız olduğunun ifadesi ve bilim dışı bir anlayışın ürünüdür. Yaşadıklarımızdan ders almamaya ve halen ”kısmi ”adı altında, göstermelik kısıtlamalarla salgını büyütmek de ısrar ediliyor.
Bu önlemler de, ölümleri durduramayacak ve sağlık çalışanlarının karşılaştığı zorlu koşulları değiştirmeyecektir.
Bu gün yapılan, sürecin başından beri yaptıkları gibi SALGINI yönetmek değil ALGIYI yönetmeye çalışmaktır.
Gerçeklerin er geç gün yüzüne çıkmak gibi huyları vardır.
14 Nisan verisine göre 7.728.915 kişi iki doz tam aşılı, 3.893.423 henüz birinci doz aşı yapılmıştır. Tam koruma sağlanmamıştır. Bunun anlamı şudur göçmen nüfusla 90 milyon olan ülkemizde tam aşılı olanların oranı % 8,5 civarındadır. Yani % 91,5 halen tam aşılı değildir. Tam anlamıyla korumasızdır. Dört ayda geldiğimiz nokta budur. “Aşı umudu tacirliği” yaparak, oyalamayla gerçeklerin üstünü örtemezsiniz.
Pandemide mevcut durumumuz, her gün Sağlık Bakanlığınca açıklanmaktadır. Bu tablo asla pandemiyle mücadelenin gurur tablosu olamaz. Bu günlerde bize gösterilen rakamlar olsa olsa hezimetin ,utancın tablosudur.
Resmi rakamlara göre vaka sayısı günlük 60 bini geçmiştir. Türkiye kırmızıya boyanmıştır. Yine biliyoruz ki gerçek rakamların en az üçte birini ifade eden resmi rakamlarda bile her gün neredeyse 300’e yakın canımızı kaybediyoruz. Sadece böyle giderse ayda 9 bin yılda 100 bini geçen sayıda ölümle yüzleşeceğiz.
Bu canlar; annemiz, babamız, kardeşimiz, evladımız, can yoldaşımız, akrabamız, komşumuz, çalışma arkadaşlarımız. Yani bu canlar bizim canlarımız. Yani insanlarımız, önlenebilir ve korunulabilir hastalıktan dolayı yaşam hakkını kaybediyorlar. İşte bu yüzden ”yaşam hakkımızdan vazgeçmiyoruz. ölümleri durdurun” diye haykırıyoruz.
Sürecin başlangıcından itibaren mesleğimizin üzerimize yüklediği sorumlulukla söylenmeyen gerçekleri söylemeye, gizlenenleri görünür kılmaya çalıştık. Çok fazla sayıda canlarımızı kaybettik.
Şeffaf olmayan yaklaşımlarla, bilimi ve gerçekleri saf dışı tutarak mücadelenin olamayacağını ısrarla haykırdık. Sağlık Bakanlığı’na gelin bu işin üstesinden topyekün birlikte gelmeye çalışalım, bağımsız bilim kurulları oluşturalım, gerçekler üzerinden önlemlerimizi alalım dedik.
Ancak tüm çağrılarımız ne yazık ki Sağlık Bakanlığı’nın duvarlarını aşamamıştır. Defalarca yazılan yazılar ve görüşme taleplerimiz cevapsız kalmıştır. Haykırışlarımız, çığlıklarımız duyulmamış, gözler önüne serdiğimiz gerçekler görülmemiştir.
Bugün yine buradayız artık görün ve duyun demeye ısrarla devam ediyoruz.
Bugün buradayız çünkü ölümleri görmeye tahammülümüz kalmadı, her gün çaresizlik içinde önlenebilir yeni ölümlere tanıklık etmekten tükeniyoruz.
Bugün buradayız çünkü meslektaşlarımızın, tüm çalışma arkadaşlarımızın tükendiğine, toplumun tükendiğine tanıklık etmeye tahammülümüz kalmadı.
Hastanelerimiz COVID-19 hastalarıyla doldu, yeni açılan servisler dahi ihtiyacı karşılamaya yetmiyor, yoğun bakımlarda yer bulunamıyor.
Kronik hastalığı olan insanlarımız, ertelenemez sağlık sorunları için gereken hizmete ulaşamıyorlar.
Koruyucu Sağlık Hizmeti almak zorunda olanlar olması gerektiği gibi hizmet alamıyorlar.
Fiziksel altyapıların yetersizliği hizmet sunanlarla alanların sağlığını tehdit ediyor.
Tüm bunlar ortada iken bütçenin kara delikleri, geleceğimizi gasp eden şehir hastanelerine kaynaklarımızı heba ediyoruz.
Artık Yeter! demenin zamanı çoktan geçmiştir. Bu karabasandan kurtulmak Dünya’ya örnek olmak sermayenin değil halkın sağlığını öncelemekle olur.
Bugün Türk Tabipleri Birliği olarak, tüm sağlık çalışanları olarak, tüm toplum olarak en doğal hakkımız olan sağlık hakkımız, iktidarı uyarmak, topluma çağrıda bulunmak için illerimizi temsilen giden başkanlarımız ve diğer yöneticilerimiz Ankara’da Ulus Meydanı’ndalar. Türkiye’nin her yerinde Sağlık Müdürlükleri önünde bizlerle aynı anda haykırıyorlar. “YAŞAM HAKKIMIZDAN VAZGEÇMİYORUZ! Ölümleri Durdurun!”
Uyguladığınız sağlık politikalarının iflas ettiğini artık görün. İnsanı önceleyen sağlığa bütüncül olarak bakan tüm bileşenlerin katıldığı sağlık sistemleri oluşturmak mümkündür.
Pandemi ile mücadele, derhal geniş katılımlı, bağımsız yerel pandemi kurullarına devredilmelidir. Bu kurullara yerel yönetimler, sağlık emek ve meslek örgütleri ve toplum mutlaka dahil edilmelidir.
Bilimsel kriterlere uygun olarak salgının ilk kaynağına ulaşılmalı, bireyler hastalanmadan veya hastaneye gelmeden gerekli önlemler alınmalıdır.
İnsanlar işimi kaybederim korkusuyla hastalık belirtilerini gizler duruma geldiler. Çalışanlar sosyal ve ekonomik hiçbir kayba uğratılmadan; kalabalık ve kapalı çalışma alanları derhal kapatılmalıdır. En az 14 gün, tercihen 28 gün zorunlu üretim alanları dışında ,çalışanlar hiçbir şekilde mağdur edilmeden çarklar durdurulmalıdır.
Zorunlu üretim alanlarında çalışanlar için işyerine ulaşmada ve iş yerlerinde fiziksel önlemler alınmalı, dönüşümlü çalışma modelleri ile çalışma ortamlarında bulunan sayısı azaltılmalıdır.
Uluslararası dolaşım zorunlu haller dışında en aza indirilmelidir. Yurtdışı seyahatlerinde 14 gün karantina uygulanmalıdır.
Aşılamada hedef hızlı toplumsal bağışıklık olmalıdır. Aşıda patenti ortadan kaldıracak uluslararası adımlar atılmalıdır.
COVID-19’un meslek hastalığı kabul edilmesi gibi olması gereken adımın bile atılmaması bir ayıp olarak ortada durmaktadır. Halen atanmayı bekleyen ve KHK ile gerekçe gösterilmeden ihraç edilmiş tüm sağlık çalışanları hızla salgınla mücadelede yerlerini almalıdır.
Bilim insanları pandemiyle mücadeleye ışık tutacak yayın üretme konusunda Bakanlığın çizdiği çerçevenin dışına çıkmalıdır; TTB bu konuda bilimsel sorumluluğu almaya hazırdır.
Topluma çağrımızdır: Düşük gelirli toplumu daha fazla vuran pandemide; sosyal haklarımızın korunması; temel gıda, su, ısınma, barınma, temizlik ….ihtiyaçlarınızın karşılanması iktidarın görevidir. Temiz hava, fiziksel hareketliliğinizi sağlayacak alanlar oluşturmak ve sağlık için yeni düzenlemeler organize etmek yine iktidarın sorumluluğundadır. Salgını durdurmada en önemli yapıtaşı olan aşıya en kısa sürede ulaşmayı talep etmek sağlık hakkıdır.
Ekonomik çıkarlar için sağlığımızı hiçe atarak yeterli önlemlerin olmadığı çalıştırıldığımız işyeri ortamlarına gitmemeyi talep etmek en doğal sağlık hakkı talebimizdir. Hareketliliği azaltıp bulaşı önlememiz için ekonomik destek, şeffaf bilgi edinme yurttaşlık haklarımızdır. İktidara çağrımızdır.
Siyasi ve ekonomik çıkarları değil insanı önceleyin! Biliniz Ki bu gerekçelerle uzattığınız heran süreci uzatarak ekonomiyi dahada bataklığın dibine çekmektedir. Her kaybedilen zaman oluşabilecek her türlü zararı hızla büyütmektedir.
Biz her zaman göreve hazırız. Gelin doğru tespit ve uygulamalarla bu kâbustan hep birlikte kurtulalım.
Artık tüm ülke olarak tükendik, söylenecek sözlerimizi tükettik.
Çığlığımızla buradayız!
Bu çığlık hepimizin!
Bu tedbirler paketi de halkı oyalamaktan öteye gitmeyecektir. Salgını daha da büyütmek anlamına gelmektedir. Daha fazla zarar oluşmadan bilimin sesine ve ısrarlı haykırışına kulak vermeye çağırıyoruz.
Mızrak çuvala sığmıyor. “Maske, Mesafe, Hijyen” gereklidir ama bu tekerlemeyle suçu topluma yükleyerek bu sorumluluktan kurtulamazsınız. Her iktidarın en önde gelen asli görevlerinden birisi halkın sağlığını korumaktır. Sizleri asli görevinizi layıkıyla yapmaya çağırıyoruz. İnanmıyoruz, güvenmiyoruz, yönetemiyorsunuz. Oyalama değil çözüm istiyoruz. ALGIYI değil SALGINI yönetin. Bizler ettiğimiz yemine bağlı kalarak gerçekleri her türlü koşulda söylemeye devam edeceğiz.
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.
ANTALYA TABİP ODASI YÖNETİM KURULU