Ülke tarihimizin en karanlık dönemlerinden biri olan ve toplumsal-siyasal yaşantımızda büyük bir yıkıma neden olan 12 Eylül Darbesi’nin 42. yılındayız. Parlamenter demokrasiyi askıya alan, toplumsal muhalefeti şiddetle bastıran, en temel demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran, ülkemizin üzerine bir karabasan gibi çöken 12 Eylül Darbesi’ni ve darbecileri bir kez daha kınıyoruz.
Üzerinden 42 yıl geçmiş olmasına rağmen 12 Eylül’ün hala hafızalarımızda yer tutuyor olmasının nedeni, darbecilerle gerçek anlamda hesaplaşılamamış olması ve darbe sonrasında askeri faşist diktatörlük eliyle inşa edilen toplumsal yapının derinleşerek sürüyor olmasıdır.
Ülkemiz tam 42 yıldır 12 Eylül faşist diktatörlüğünün belirlediği rotada baskı ve sömürünün sürekli olarak yeniden üretildiği bir sistem ile yönetilmektedir. 12 Eylül bu ülkede faşizmin adıdır.
Milyonlarcamız fişlendi, yüz binlercemiz cezaevine konuldu, on binlercemiz yurttaşlıktan çıkarıldı, yüzlercemiz idama mahkûm edildi,
Bütün demokratik örgütlenmeler tasfiye edildi,
Sendikalar, Dernekler, Meslek Odaları kapatıldı.
Milyonlarca kitap yakıldı ve binlerce film yasaklandı.
12 Eylül; sadece o günlerimizi değil, 83 milyonun, Türkiye’nin geleceğini de çaldı.
12 Eylül
Asmayalım da besleyelim mi demekti.
Onların çocuklarının işi bitirmesi demekti.
Türkiye’nin emekçilerin tümüyle teslim alınmasıydı.
12 Eylül Bütün ülkenin cezaevine dönüştürülmesi demekti.
12 Eylül
İşkenceydi, tecavüzdü, ölümdü.
DAL demekti, Mamak demekti, Metris demekti.
12 Eylül Diyarbakır cezaevi demekti.
12 Eylül aynı zamanda bugünkü alacakaranlıktır, gericiliktir, eşitsizliktir, yoksulluktur.
Adını doğru koymak gerekir: 12 EYLÜL BU ÜLKEDE FAŞİZMİN ADIDIR.
Dönemin TİSK Başkanı Halit Narin’in “Şimdi gülme sırası bizde” ve ABD Başkanı Jimmy Carter’a iletilen “Bizim çocuklar işi başardı” sözleri, 12 Eylül faşist darbesinin kimler tarafından hangi amaçla gerçekleştirildiğini açıklamaya yetecek niteliktedir.
12 Eylül faşizmi, emperyalizme bağımlılık ilişkileri içerisinde, 24 Ocak kararları olarak bilinen ve IMF tarafından hazırlanmış olan sömürü politikalarının uygulanabilmesi ve halkın güçlenen mücadelesinin kırılarak yok edilmesi temelinde gündeme gelmiştir.
Bu dönem içerisinde ülkemiz, emperyalizmin ve sermayenin çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi yönünde yeniden yapılandırılmıştır. 24 Ocak 1980’de yayınlanan ekonomik program 12 Eylül darbecileri eliyle uygulanmaya konularak ekonomik bunalımın yükü emekçilere kesilmiş, özelleştirmeler ve piyasacı adımlar ile tüm kamusal varlıklarımız uluslararası sermayenin sömürüsüne açılmıştır.
12 Eylül faşizmi; katliamlar, cinayetler, işkenceler, tecavüzler, gözaltılar, tutuklamalar ve idamlar ile birlikte emekçi halkımızın üzerine bir karabasan gibi çökmüştür. Emekten ve insandan yana olan her şey yok edilmeye çalışılmıştır. Faşizme karşı direnen sayısız yiğit, güzel yürekli insanımız katledilmiş, idam edilmiştir. 12 Eylül darbesiyle aslında kendi kaderini ellerine almaya çalışan toplumun adeta elleri kesilmiştir.
12 Eylül’de; ABD emperyalizmi ve yerli işbirlikçileri, sivil faşist çeteler ile birlikte ülkemizin gözlerine mil çekmiş, kulaklarını sağır, gözlerini kör etmiştir. 12 Eylülün toplum üzerindeki yıkıcı etkileri uzunca bir dönem sürmüştür, sürmeye de devam etmektedir.
Bugün yaşadığımız derin ekonomik krizin nedeni olan neoliberal ekonomik program, 12 Eylül Darbesi’nin en önemli sonuçlarından biridir.
Sosyal devlet anlayışının tasfiyesi, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesi, üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesi, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılması, toplumsal örgütlerin etkisizleştirilmesi, uluslararası sermaye hareketleri önündeki tüm engellerin kaldırılması anlayışına dayalı bu program 42 yıldır iktidarda bulunan tüm siyasi partiler tarafından kesintisiz bir şekilde uygulanmaktadır. Bu politikalar sonucu rant çevrelerinin ve iktidar yandaşlarının zenginliği artarken üretim alt yapımız büyük oranda aşındırılmış, ülke sanayisi ve tarımı çökertilmiş, kamusal zenginliklerimiz yerli yabancı sermaye kesimlerinin talanına açılmış, işsiz, yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik her geçen yıl daha da büyümüştür.
12 Eylül Darbesi sadece ekonominin temellerini ortadan kaldırmakla yetinmemiş, ülkemizin toplumsal dinamiklerini de yerle bir etmiştir. Darbe sonrasında toplumumuzu yeniden yapılandırmak için bir devlet politikası olarak kabul edilen Türk-İslam Sentezi anlayışı, gerici, mezhepçi ve şovenist uygulamalarla toplumumuzu derin bir ayrışmanın eşiğine getirmiştir.
12 Eylül Darbecilerinin ekonomiyi ve toplumsal yaşamı düzenleyebilmek için uyguladığı baskıcı, antidemokratik pratikler aradan geçen yıllar boyunca adeta bir devlet geleneği haline gelmiştir. Muhaliflerin hapsedilmesi, halk iradesinin yok sayılması, basının susturulması, akademisyenlerin üniversitelerden uzaklaştırılması, emek-meslek örgütlerinin tehdit edilmesi, sokakların polis şiddetiyle zapturapt altına alınması gibi uygulamalar, 12 Eylül geleneğinin ne kadar canlı olduğunu göstermektedir.
12 Eylül Darbesiyle yaratılmak istenen ekonomide neoliberal, toplumsal yaşamda muhafazakâr, siyasette otoriter yönetim anlayışı bugün AKP eliyle inşa edilen tek adam rejimi ile perçinlenmiştir.
Tam 12 yıl önce, 12 Eylül 2010’da, darbenin ürünü olan sömürünün ve gericiliğin partisi, güya “12 Eylül’le hesaplaşma” adı altında bir referandum müsameresi sergiledi. AKP, arkasına dizilen ve “yetmez ama evet” diyenlerin desteğiyle yapılan referandumla ikinci bir 12 Eylül darbesi daha yaptı. Bu referandumla, yargıyı da bütünüyle ele geçiren ve kendi diktatörlüğünü kurma yolunda çok önemli bir adım atan AKP, devletin mutlak sahibi haline geldi.
12 Eylül AKP ile sürmektedir ve tarih 42 yıldır utanç içindedir. Antalya Tabip Odası olarak bu utancın sonsuza dek sürmeyeceğini de çok iyi bilmekteyiz.
Demokrasi tarihimizin en kara lekelerinden biri olan 12 Eylül Darbesi’nin ülkemizin üzerindeki karanlık gölgesinden kurtulabilmemiz için, 12 Eylül’ün ekonomik, toplumsal ve siyasal mirasının tümüyle ortadan kaldırılması gerekmektedir.
12 Eylül Darbesi’nin yarattığı acıların ve toplumsal sonuçların ortadan kalkması, 12 Eylül uygulamalarının tümüyle ortadan kaldırılmasıyla, tek adam rejiminin sona ermesiyle mümkündür. Ülkemizin üzerine derin bir kâbus gibi çöken 12 Eylül karanlığıyla ve onun en yüksek aşaması olan tek adam rejimiyle mücadele etmeye devam edeceğiz!
Gelecek nesillerimizi 12 Eylül Darbesi’nin gölgesinde değil, eşit, özgür, demokratik ve tam bağımsız bir ülkede yaşatacağız!
Antalya Tabip Odası
Yönetim Kurulu