0242 237 50 75

14 Mart Tıp Bayramı Basın Açıklaması

14mrt23 bsnack

Değerli Meslektaşlarımız;

Antalya Tabip Odası olarak Tıp Bayramı nedeniyle 14 Mart 2023 Salı günü saat 12:30’da Akdeniz Üniversitesi Hastanesi A Blok önünde basın açıklaması gerçekleştirilmiştir. Basın açıklamasına meslektaşlarımız ve sağlık çalışanları katılmıştır. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş) ve Genel Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Genel Sağlık-İş) basın açıklamasına katılımları ile destek vermişlerdir.

Basın açıklaması öncesi yaşanan deprem felaketi nedeniyle yitirdiğimiz meslektaşlarımız, tüm sağlık çalışanları ve tüm canlar için saygı duruşunda bulunulmuştur. Basın açıklamasını Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taha Karaman ve Yönetim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Çiler Akın Akdeniz okumuştur.

Basın açıklamasında 14 Mart’ların isyanın, bağımsızlığın, özgürlüğün, dayanışmanın ifadesidir. 14 Mart’lar mesleki değerlerimizin ışığında tüm bileşenleriyle birlikte sağlığın hak olarak gerçekleşmesinin olanaklarının ortaya konduğu günler olduğu belirtilmiştir. Ancak henüz pandeminin yaralarını saramamışken bu 14 Mart’ta yüreğimiz yakan başka bir acıyla karşı karşıya kaldığımız ifade edildi. Ayrıca yaşanan bu yıkım ve deprem sonrası arama-kurtarmadan depremden etkilenen yurttaşlara erişime kadar her konuda yaşananlar, ülkemizin deprem bölgesinde olmasına rağmen hiçbir şeye hazırlıklı olmadığını, afet planlarımızın sadece kağıt üstünde olduğunu açık bir şekilde gösterdiği belirtildi. Dr. Karaman ayrıca “Sağlık kurumlarının da hizmet veremez ve bölgedeki sağlık çalışanlarının da depremzede durumuna dönüşümü en öncelikli gereksinim haline gelen sağlık hakkına erişimi engellemiştir.” dedi.

Dr. Akın Akdeniz ise tüm olumsuzluklara karşın TTB ve tabip odalarının afetin ilk saatlerinden itibaren sahadaki varlıkları, sağlık hizmetinin sürekliliğinin sağlanması çabaları, topluma dokunabilme gayretleri örgütlü olmanın ve dayanışmanın iyileştirici etkisine güvenmenin umudunu sağladığını ifade etti.

Dr. Akın Akdeniz sözlerini Uygulanmakta olan sağlık politikalarının etkisiyle tüm düşmanlaştırılmışlığa, yalnız bırakılmışlığa,  her türlü olumsuzluğa karşın insanın yarasını saran, acısını dindiren, yaşamı önceleyen, mesleki değerlerimizi koruyan meslektaşlarımızın ve sağlık alanındaki tüm çalışanların 14 Mart Tıp Bayramını kutlarız. Hipokrat’tan, Galen’den bugüne bu topraklarda iyi hekimlik yaptık ve bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Toplumsal sağlık için demokrasi ve adaleti savunmaya devam edeceğiz. Ve tekrar haykırıyoruz ki; Susmuyoruz, Vazgeçmiyoruz, Hiçbir Yere Gitmiyoruz!” diyerek bitirmiştir.

BASIN METNİ

Değerli Basın Emekçileri;

Biz hekimler biliriz ki 14 Mart’lar isyanın, bağımsızlığın, özgürlüğün, dayanışmanın ifadesidir. 14 Mart’lar mesleki değerlerimizin ışığında tüm bileşenleriyle birlikte sağlığın hak olarak gerçekleşmesinin olanaklarının ortaya konduğu günlerdir. Ancak henüz pandeminin yaralarını saramamışken bu 14 Mart’ta yüreğimiz yakan başka bir acıyla, bir afet ve yönetilemeyen afetin felakete dönüşümü ile karşı karşıya kaldık. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız iki deprem ve ardından 20 Şubat 2023’deki Hatay depremi ile çok ciddi can kaybı ve yıkım yaşadık. Can kaybı resmi kayıtlarla 50bine yaklaşmış olmakla birlikte 100bine ulaşacağı, hatta aşacağı tahmin edilmektedir. Afad’ın açıklamasına göre de 12bini aşan bina ilk anda yıkılarak enkaza dönüşmüştür. Öncelikle deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere hepimize geçmiş olsun. Kaybettiğimiz canların sevenlerine ve tüm ülkeye sabırlar diliyor acılarını paylaşıyoruz. Yaralı yurttaşlara da acil şifalar dileriz. Kaybettiğimiz canlar içinde teyit edebildiğimiz 101 meslektaşımızın yer aldığını da acıyla ifade etmekteyiz.

Yaşanan bu yıkım ve deprem sonrası arama-kurtarmadan depremden etkilenen yurttaşlara erişime kadar her konuda yaşananlar, ülkemizin deprem bölgesinde olmasına rağmen hiçbir şeye hazırlıklı olmadığını, afet planlarımızın sadece kağıt üstünde olduğunu açık bir şekilde göstermiştir. Kısaca liyakatsizlik, denetimsizlik, organizasyonsuzluk, çıkar ilişkileri, rant amaçlı inşaat üzerinden sürdürülen ekonomik anlayışın mukaddesatçı ortaklık ile toplumu bilimsel eğitim ve yaklaşımdan uzaklaştırması gibi nedenler sonucu Devlet de enkaz altında kalmıştır. İktidar, depremden etkilenen yurttaşlarına ve şehirlerine erişememe, kendi ödevini yapamama durumunun görünür olmaması için diğer kurumların, yurttaşların dayanışma duygularını, sivil yardımlaşma ağlarını bastırmaya çalışmakta, tıkayıcı rol oynamaktadır. Böylece doğa olayının yarattığı yıkım olan afet, felakete dönüştürülmüştür. Bunun da yaşanan kayıpların artmasına ve sosyal desteklerin yetersizliğine neden olacağı açıktır. Kamu otoritesinin bu konudaki dayanışmayı güçlendirecek yaklaşımı toplumun acıyı paylaşma istemine de karşılık gelecektir. Kamu otoritesinin engelleyici değil işbirliği içinde olması toplumsal aidiyeti de güçlendirecektir. Böylesi afet durumlarında kriz bürokrasiye değil bürokrasi krize uyum sağlamalı, sürdürülebilir dayanışmayı kurmak ve canlı tutmak amaç olmalıdır.

İmar afları, depreme dayanaklı binaların yapılmaması ve denetimsizlik gibi depreme hazırlıklı olmamanın getirdiği nedenlerle yaşanan yıkımın büyüklüğü sonucu yurttaşlar karşılanamayan temel gereksinimler, yıkımdan uzaklaşma istemi gibi insani gerekçelerle deprem bölgesinden ayrılmaktadırlar. Bu da Cumhuriyet tarihinin en büyük iç göçlerinden birini oluşturmuş ve yaklaşık 3 milyon kişi yer değiştirmiş ve böylece felaketin bütün ülkeye yayılmasını getirmiştir. Maddi her şeylerini, anılarını, yaşam kültürlerini bırakıp yer değiştiren bu yurttaşların da gereksinimlerinin karşılanması için belediyeler, meslek örgütleri, sendikalar, STK’lar gibi toplumun tüm katmanlarını içeren yapılarla sürekli ve nitelikli yerel dayanışma ağlarının kurulması gerekliliği açıktır.

Afetlerin en önce etkilediği yaşam ve sağlık hakkının ilk elden sağlanmasının önemi yadsınamaz. Ancak yaşadığımız felaketin birçok kamu binasını da kullanılamaz duruma dönüştürmesi kamusal hizmetin de enkaz altında kalmasını getirmiştir. Sağlık kurumlarının da hizmet veremez ve bölgedeki sağlık çalışanlarının da depremzede durumuna dönüşümü en öncelikli gereksinim haline gelen sağlık hakkına erişimi engellemiştir. Ancak depremin birinci ayı tamamlanmış olmasına karşın halen sağlık hizmeti organizasyonunun sağlanamaması, bölgeye bir tane bile sahra hastanesi kurulamaması, temiz kullanma suyu, tuvalet, elektrik, barınma gibi temel gereksinimlerin bile karşılanamaması kabul edilemez. Uluslararası destekler kapsamında dayanışma duyguları ile gelen sağlık çalışanlarının, kurdukları sahra hastanelerinden yeterince yararlanılmadığı gerekçesiyle geriye dönüşlerine neden olunmasının rasyonel bir açıklaması yapılamamaktadır. Bölgeye giden sağlık çalışanlarının koordine edilememesinin neden olduğu bir taraftan nitelik kaybı diğer taraftan ise tükenmişlik açıklanabilir değildir.

TTB ve tabip odalarının afetin ilk saatlerinden itibaren sahadaki varlıkları, sağlık hizmetinin sürekliliğinin sağlanması çabaları, topluma dokunabilme gayretleri örgütlü olmanın ve dayanışmanın iyileştirici etkisine güvenmenin umudunu sağlamıştır. Örgütsel deneyimimizin, bilimsel bilgi birikimimizin ve dayanışmamızın verdiği güç ve kararlılıkla olağandışı durumlara hazırlıklı olmak olanaklıdır. Depremin kaçınılmaz, kayıpların önlenebilir olduğunu biliyoruz. Evlerin, hastanelerin ve tüm kamusal hizmet birimlerinin üzerimize yıkılmayacağı, yaşamları enkaz altında yitirmeyeceğimiz bir Türkiye mümkündür!

Yaşamakta olduğumuz felaket tüm toplumlara neoliberal özelleştirmeci, ticarileştiren sağlık politikaları yerine kamusal sağlık anlayışının; koruyucu hizmetleri önceleyen, sağlığa bütüncül bakan birinci basamak sağlık hizmetlerinin yaşamsal önemini en açık şekilde tekrar tekrar hatırlatmaktadır. Niceliği önceleyen var olan sağlık sistemi yapılan poliklinik sayısı artışlarını sağlık hizmetlerindeki başarı olarak, hasta memnuniyeti olarak ifade ederek algı yaratmaktadır. Bakanlığın 2022 yılı faaliyet raporunda kişi başı hekime başvuru oranının 10,2’lere tırmandığı belirtilmekte ve bu da yıllık 900milyon başvuru anlamına gelmektedir. OECD ortalamasının 6,6’larda olduğu dikkate alındığında, tek bu rakamın bile kışkırtılmış sağlık hizmeti tüketimi yanında, derinleşen eşitsizlik ve yoksulluklar nedeniyle toplumun sağlıksızlaşmasını, hekimler üzerindeki iş yükünü ve bunun getireceği tükenmişliği, sağlık hizmetlerinin her geçen gün nitelikten uzaklaşmasını da açıkça göstermektedir.

Yaşamakta olduğumuz felaketin acısının tazeliği ve yarattığı sağlıksızlık ortamının ivedi gereksinimleri nedeniyle bugün deprem merkezli yaşananlar ön plana çıkmaktadır. Ancak sağlık ortamının Sağlıkta Dönüşüm Programı ile her geçen gün artarak çoğalan sorunları olduğu gibi durmaktadır. Sağlık hizmetinin metalaştırılması, özlük hak kayıplarımız, mesleki değerlerimizin erozyonu, mesleğimizin değersizleştirilmesi, iktidar tarafından ötekileştirilme, hedef gösterilme, tüm bunların ve toplumsal şiddetteki artma ile birlikte sağlıkta şiddetin artması, koruyucu hekimlik göz ardı edilerek tedavi edici hekimliğin öncelenmesi, ilaç-aşı teminindeki yetersizlikler, bilimsellikten uzak şehir hastanesi yapılanmaları ile toplumsal yükün artırılması, bilimsel kanıtları olmayan alternatif uygulamaların hizmet içine sokularak sağlık hizmeti alıyormuş algısı yaratılması gibi sağlığı hak olmaktan çıkaran ve yıllardır ifade ettiğimiz olumsuzlukların çözümü için iktidar Anayasal ödevini yerine getirmemektedir. Ancak biliyoruz ki günümüzün koşulları verili değildir; başka bir sağlık sistemi, başka bir dünya olanaklıdır.

Uygulanmakta olan sağlık politikalarının etkisiyle tüm düşmanlaştırılmışlığa, yalnız bırakılmışlığa,  her türlü olumsuzluğa karşın insanın yarasını saran, acısını dindiren, yaşamı önceleyen, mesleki değerlerimizi koruyan meslektaşlarımızın ve sağlık alanındaki tüm çalışanların 14 Mart Tıp Bayramını kutlarız. Hipokrat’tan, Galen’den bugüne bu topraklarda iyi hekimlik yaptık ve bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Toplumsal sağlık için demokrasi ve adaleti savunmaya devam edeceğiz.

Ve tekrar haykırıyoruz ki; Susmuyoruz, Vazgeçmiyoruz, Hiçbir Yere Gitmiyoruz!