Basına ve Kamuoyuna
Halk Sağlığı İçin Aşı Haktır!
Tüm dünya 2019 yılının sonundan itibaren halk sağlığını olumsuz etkileyen, milyonların hasta olmasına ve ölümüne neden olan bir pandeminin etkisi altındadır. Ülkemiz de kaçınılmaz olarak söz konusu salgından ciddi şekilde etkilenmektedir. Salgın bilimi yerine ekonomik kaygıların öncelenmesi temelinde sürdürülen yanlış politikalar, sorunu çok daha fazla derinleştirmekte, salgının yıkıcı etkilerini artırmaktadır
Sonbahar aylarının gelmesiyle artacağı bilinmekte olan influenza (grip) ile Covid-19 hastalığının birlikte görülmesi bilim dünyasınca “Kusursuz Fırtına” olarak tanımlanmakta ve yaratabileceği toplum sağlığı sorunları kaygı oluşturmaktadır. Söz konusu fırtınadan korunmanın en önemli yolu DSÖ tarafından da açıklandığı gibi 6 aydan büyük herkesi kapsayacak şekilde toplumun grip aşısı ile aşılanmasıdır. Bu bilimsel gerçeklik aylar öncesinden kurumsal ve mesleki sorumlulukla TTB tarafından, halkın sağlık hakkını koruma ödevi olan Sağlık Bakanlığı’na defalarca hatırlatılmıştır. Diğer yandan bu süreçte birçok vatandaşın koruyucu önlemlerini alabilmek amacıyla aile hekimlerine, eczanelere aşı istemleri için isimlerini yazdırdığı ve listeler oluşturulduğu bilgileri medyada yer almıştır. Tüm bunlara karşın bugün geldiğimiz noktada şeffaflıktan uzak bir politika izleyen Sağlık Bakanlığının gerekli organizasyonu yapamayarak yeterli aşı temin edemediği ortaya çıkmıştır.
Şimdi de yetersiz aşının nasıl paylaşılacağı, kimlere öncelik verileceği kaosu yaşanmaktadır. Sağlık Bakanlığı bilimsel alt yapıdan uzak, anlaşılamaz şekilde oluşturduğu kriterlerce e-nabız uygulaması üzerinden kimlerin aşı temin edebileceğini açıkladıklarını ifade etmektedir. Ancak temin edilen aşı o kadar azdır ki, aşı alma hakkını elde edebilen kişiler mutlu azınlık olarak tanımlanacak durumdadır. Kronik kalp hastalığı, yüksek tansiyonu olan 90 yaşındaki hasta için bile “İnfluenza açısından birinci öncelikli yüksek risk grubunda değilsiniz” ibaresi ile karşılaşılmakta ve aşı temin edilememektedir. Bu durum doğal olarak aşıların da PCR testlerinde yaşandığı gibi iktidara yakın kişilere mi yapılacağı, onların mı birinci önceliğe sahip olduğu şüphesini uyandırmaktadır. Söz konusu kriterler gereği toplumdaki bireylerden 10 kat daha fazla hastalığa yakalanma riski olan, özveriyle en ön cephede salgınla mücadele eden, en önemli risk grubunu oluşturan sağlık çalışanlarının aşıya ulaşamaması da hem hakkaniyet hem de toplumun korunması açısından kabul edilemez.
Ayrıca bilimsellikten uzak, şeffaflıkla yürütülmeyen kargaşa ortamı var olan sağlıkta şiddeti körükleyecek ve bu şiddet mesleklerinin gereği her an hastalarıyla, toplumla yüz yüze olan hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelecektir. Yaşanacak şiddetin ve yarattığı olumsuz sonuçların sorumluluğu iktidarın omuzlarındadır.
Hekimlerin hastasının yararını gözetebilmesi için bilimsel ölçütlere dayanan mesleki bağımsızlığı söz konusudur. Ancak görülüyor ki; Bakanlığın anlaşılmaz kriterlerine göre hekimler gerekli gördüğü, riskli olarak değerlendirdiği hastalarına bile grip aşısı reçete edemeyeceklerdir.
Unutulmamalıdır ki koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında aşıya ulaşım her bireyin hakkıdır. Dünya Tabipler Birliği’nin de belirttiği gibi halk sağlığı politikalarının temel ilkesi kapsayıcılık ve hakkaniyet olmalıdır. Oysa 2019 yılı verilerine göre, Türkiye 65 yaş üstü bireylere yapılan grip aşısı oranında %7 ile en düşük OECD ülkesi konumundadır. Tüm bilimsel uyarı ve önerilere karşın bu durumun pandemi sürecinde de değişmeyeceği öngörülebilmektedir.
Hekim ve meslek örgütü olarak her durumda hastalarımızın yüksek yararı için çalışmak etik ve mesleki sorumluluğumuzdur. Aşı uygulamalarının toplum sağlığını korumanın en önemli adımı olduğunun bilinciyle DSÖ’nün belirttiği gibi 6 aydan büyük herkes için ücretsiz grip aşısının temin edilmesinin devletin ödevi olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
Başarı hikâyelerine değil, bilimsellikle ve şeffaflıkla, hep birlikte yürütülen salgın politikalarına gereksinimimiz var.
Antalya Tabip Odası Yönetim Kurulu