Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization; ILO) 2002 yılında çocuk işçiliğine küresel kapsamda dikkat çekmek ve çocuk işçiliğini ortadan kaldırmaya yönelik yapılması gerekenleri ortaya koymak için Dünya Çocuk İşçiliğini Önleme Gününü başlatmıştır. O yıldan beri her yılın 12 Haziran günü dünya genelinde belirli bir başlık altında kampanya düzenlenmektedir.
Ne yazık ki bu kutlamalar hükümetlerin ne kadar çocuk işçiliğine karşı oldukları anlattıkları bir çeşit “şenliğe” dönüşmektedir. Geldiğimiz noktada sorun sadece yılda bir gün hatırlanmakla, tartışmakla çözülecek boyutun çok ama çok ötesindedir.
Kayıtlara göre Dünya genelinde 5-17 yaş aralığında 220 milyon çocuk çalıştırılmaktadır. Çalıştırılan çocukların 80 milyonu tehlikeli şartlar altında çalıştırılmaktadır. Oysa biliyoruz ki çocukların büyük bir kısmı ülkemizde olduğu gibi hemen tüm dünyada kayıt dışı çalıştırılıyor. Yaralanma, sakatlık iş cinayeti gibi akut durumlar bile istatistiklere “işle ilişkili” olarak yansımıyor.
Türkiye’de de tablo çok farklı değil. TÜİK’in verilerine göre çocuklar Türkiye’de nüfusun yüzde 28’ini oluşturuyor. İşsizlik, ekonomik kriz, geçim sıkıntısı, borçluluk ve diğer sosyo-iktisadi koşullar çocuk işçiliğini büyütmeye devam ediyor. Sadece 2018 yılında çocukların işgücüne katılım oranı yüzde 21’e yükseldi. TÜİK’in yayımladığı bir ankette çocuk işçilerin yüzde 41,4’ünün “hane halkı gelirine katkıda bulunmak”, yüzde 28,7’sinin “hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olmak” amacıyla çalıştırıldığı olduğu ortaya çıktı. Türkiye’de çalıştırılan ortalama 5 çocuktan 4’ü kayıt dışı işçi olarak işgücü piyasasına katılmış durumda. 6-17 yaş grubundaki çocukların haftalık ortalama fiili çalışma süresi 40 saat, 15-17 yaş grubundaki çocukların 45,8 saat, okula devam etmeyen çocukların ise haftalık ortalama fiili çalışma süresi 54,3 saat. OECD ülkeleri arasında haftalık en uzun çalışma süresinin Türkiye’ye ait olduğu hatırlanabilir.
12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nde üzerinde durulması gereken diğer bir konu göçmen/mülteci çocuk işçilerdir. Türkiye’de bulunan yaklaşık 6 milyon göçmen/mültecinin nüfusunun yarısı çocuktur. Başta Suriyeliler olmak üzere göçmen/mülteci çocuk işçiler, küçük işletmelerde, düşük ücretlere, uzun sürelerle çalışmak zorunda kalmaktadır. Emek piyasasında daha kötü koşullarda çalışan göçmen/mülteci çocuk işçiler, ayrımcılığa uğramakta ve ücret pazarlığına girememektedir. Suriyeli çocuk işçiler, tekstil sektörü olmak üzere hizmet, sanayi, tarım, mevsimlik tarım işçiliği, inşaat işçiliği, çobanlık, garsonluk, tezgâhtarlık gibi alanlarda çoğunlukla da kayıt dışı çalıştırılmaktadır.
Çocuk fiziksel, ruhsal ve mental/zihinsel olarak gelişimini tamamlamamış insandır.
Çocuk işçiliği çocukluğunu yaşamaktan alıkoyan, potansiyelini ve saygınlığını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimi açısından zararlı işlerdir.
Çocuk işçisi derken araba camı silenlerden sokakta dilenenlere, sanayide çalıştırılanlardan zorla seks işçiliği yaptırılanlara kadar pek çok alandaki çocuklardan söz ediyoruz.
Geldiğimiz noktada sorun sadece yılda bir gün hatırlanmakla, tartışmakla çözülecek boyutun çok ama çok ötesindedir. Çocuk işçi çalıştırma az gelişmiş, gelişmekte olan ülkelerde daha fazla olsa da bu ülkelere özgü olmayıp tüm ülkelerin sorunu olmaya devam etmektedir. İşsizlik, yoksulluk, göç, kayıt dışı istihdam vb olgular çocuk işçiliğin temel nedenleri. Çocuk işçiliği ucuz iş gücü olduğundan sermayenin ilgi alanına girmekte ve sistem buna göz yummakta. Çocuk işçiliği toplumsal olarak da eşitsizliklerin yeniden üretilmesine yol açmaktadır. Biz hekimlerin öncelikli talebi çocuk işçiliğinin derhal yasaklanmasıdır.
Çocukların Yeri Okul Sıralarıdır, Oyun Bahçeleridir.
Antalya Tabip Odası
Yönetim Kurulu