20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” dolayısıyla bir açıklama yaptı.
TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Dr. Hafize Öztürk Türkmen, “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” dolayısıyla bir açıklama yaptı.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabulünden bu güne yaklaşık 30 yıl geçtiğine vurgu yapan Dr.Hafize Öztürk Türkmen, “Peki, aradan geçen bunca uzun sürede çocuklara verdiğimiz sözleri yerine getirebildik mi? Bir başka deyişle, çocukların durumlarının iyileştirilmesi için verilen sözler altına imza atılan sözleşmede açıkça dile getirilmişti, ya gerçekler? “ diye sordu.
Çalışmalara bakmak yeterli
Gerçeğin ne durumda olduğunu görmek için BM, UNICEF, Dünya sağlık Örgütü gibi uluslar arası kuruluşların raporlarına, insan hakları ve çocuk hakları örgütlerinin araştırmalarına, sendikalar ve meslek kuruluşlarının çalışmalarına bakmanın yeterli olduğunu belirten, Dr.Hafize Öztürk Türkmen, “Dünya Sağlık Örgütü 2017 Raporuna göre dünya genelinde çocukların %16’sı ihmale, %23’ü fiziksel, %36’sı psikolojik istismara, kız çocuklarının %18’i erkek çocukları %8’i cinsel istismara, uğruyor. “ şeklinde konuştu.
Çocuklarımıza güvenli bir gelecek
Bir Dünya Çocuk Hakları Günü’nde daha devletleriyle birlikte dünya erişkin toplumu, çocuklara karşı sorumlulukları konusunda topyekün sınıfta kalmıştır. Bu kötü ve karanlık tablo herkes için son ders olsun ve bugünden başlayarak çocuklarımıza güvenli bir gelecek inşa edelim.
Dünya Çocuk Hakları Günü
Çocuklara Karşı Sorumluluklarımız ve Gerçekler
20 Kasım, bir süreden beri Dünya Çocuk Hakları Günü olarak takvimlerdeki yerini almaktadır. Yaşlı gezegenimizdeki nüfusun üçte birinden fazlasını, TÜİK 2017 sonu istatistiklerine göre Türkiye nüfusunun %28.3’ünü oluşturan, geleceğimizin sahibi çocuklarımızın haklarına ilişkin olarak bu güne nasıl geldiğimize kısaca bir göz atalım.
Yirminci yüzyılın “çocuk” kavramı, çocukların yetişkinlerden farklı bir kategori oluşturduğu, onların yetişkinliğe hazırlanması gerektiği ve çocukların yetiştirilmesinin erişkinlerin sorumluluğunda olduğu anlayışına dayanmaktadır. Çocuğun kendine özgü bir değeri ve insan olarak doğmaktan kaynaklı hakları olduğu kabulünü içeren bu yaklaşım, çocuk haklarının da temelini oluşturmaktadır. Çocuk hakları konusunun uluslar arası toplumun gündemine girmesi 1. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda savaştan zarar gören çocukların ivedi gereksinimlerini karşılamak üzere 1920’de Milletlerarası Çocuklara Yardım Örgütü’nün kurulmasıyla başlamıştır. Süreç Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi’nin kabul edilmesi (1924), İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayımlanması (1948), Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Çocuk Hakları Bildirgesi’nin kabulü (20 Kasım 1959) ile devam etmiş ve 20 Kasım 1989 tarihinde BM Genel Kurulu’nda Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin kabul edilmesiyle siyasal ve hukuksal nitelik kazanmıştır. 14 Eylül 1990 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan sözleşme, 9 Aralık 1994’de
TBMM’nde onaylanmış, 27 Ocak 1995 gün ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Uluslar arası toplum, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilmesiyle birlikte, dünyanın her yerindeki çocukların durumlarının düzeltilmesi ve koşullarının iyileştirilmesi açısından önemli bir rehbere kavuşmuştur. Çünkü sözleşme, taraf devletleri bağlayıcı nitelikte yaptırımlar içeren yasal bir metindir ve çocukların gereksinimlerini evrensel ölçekte bir bütün olarak ele alan ilk uluslar arası belgedir. 54 maddeden oluşan sözleşme çocukların sağlık, eğitim, beslenme, barınma vb bütün yaşam alanlarında haklarını ve gözetilecek standartları belirlemek yanı sıra evde ya da işyerinde, savaş ya da çatışma dönemlerinde fiziksel ve cinsel olanlar da içinde olmak üzere her tür şiddet ve istismara karşı çocuklara açık bir koruma getirmeyi amaçlamaktadır. Temel ilkesi “insanlık, çocuklara verebileceğinin en iyisini vermekle yükümlüdür” olan bu belge, çocukların medeni-ekonomik-sosyal-kültürel hakları çerçevesinde geliştirilmesini, her tür tehlike ve kötülükten korunmasını, esenlik-barış-saygınlık-hoşgörü-özgürlük-eşitlik ve dayanışma anlayışı içinde geleceğin özerk bireyleri olarak yetiştirilmesini hedeflemekte, bu hedefe ulaşmak için dünya erişkin toplumunu ve taraf devletleri yükümlü kılmaktadır.
Mesleğimizle doğrudan ilgisi olan çocuk sağlığı konusu sözleşmenin 24. Maddesinde ele alınmış, çocuğun en iyi sağlık düzeyine kavuşması ve sağlık hizmetlerinden yararlanması konusunda devletin sorumluluğu vurgulanmıştır. Bu bağlamda temel sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, bebek ve çocuk ölüm oranlarının düşürülmesi, temiz içme suyu, yeterli beslenme, anneye doğum öncesi ve sonrası yeterli bakım, aile planlaması ve ana-baba rehberlik eğitimi, çocuk sağlığı için zararlı geleneksel uygulamaların kaldırılması ve sağlık hakkının tam olarak gerçekleştirilmesi için uluslar arası işbirliğinin sağlanması için etkin çalışma yapılması gerektiği dile getirilmiştir. Sözleşmenin 25. Maddesinde ise, tedavi ve bakım nedeniyle korumaya alınan çocuğun, bakım ve tedavisi sürecine ilişkin hakları söz konusu edilmiştir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabulünden bu güne yaklaşık 30 yıl geçti. Peki, aradan geçen bunca uzun sürede çocuklara verdiğimiz sözleri yerine getirebildik mi? Bir başka deyişle, çocukların durumlarının iyileştirilmesi için verilen sözler altına imza atılan sözleşmede açıkça dile getirilmişti, ya gerçekler? Gerçeğin ne durumda olduğunu görmek için BM, UNICEF, Dünya sağlık Örgütü gibi uluslar arası kuruluşların raporlarına, insan hakları ve çocuk hakları örgütlerinin araştırmalarına, sendikalar ve meslek kuruluşlarının çalışmalarına bakmak yeterli. Bakalım bu raporların gözler önüne serdiği gerçek tablo özetle neler söylüyor?
Karar süreçlerinde yer almadıkları savaşlar ve silahlı çatışmalar, dün olduğu gibi bu gün de en savunmasız durumda olan çocukları vuruyor. Örneğin, Suriye’de süren savaşta Mart 2011- Mart 2018 arasında 24.000 çocuk yaşamını yitirmiş, BM verilerine göre 3.3 milyon çocuk bu savaşın çeşitli tehlikeleriyle karşı karşıya.
Çatışmalar nedeniyle anne ve/veya babasını kaybeden çocuk sayısı kayıtlara göre 153 milyon, ancak gerçekte 400 milyonu bulduğu dile getiriliyor.
Savaşlar, bölgesel çatışmalar ve aşırı yoksulluk nedeniyle 50 milyondan fazla çocuk yerinden edilmiş durumda. Küçük cansız bedeni kıyıya vuran Aylan bebekte simgeleşen mültecilik çocuklar için ölüm, açlık, hastalık, şiddet, sömürü, istismar ve ihmale uğratılmak demek. Avrupa’daki 3 sığınmacıdan 1’i çocuk ve son yıllardaki mülteci akınında Almanya’ya sığınma talebinde bulunan çocuk sayısı 350.000’den fazla. Sığınma talebinde bulunan çocuklar güvenli olmayan yerlerde bekletilmekte ve buralarda fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddete maruz kalmakta. Mülteci kamplarında olduğu söylenen binlerce çocuk kayıp ve insan ticaretinin hedefinde bulunuyor. 10-18 yaş arasında binlerce çocuk askerin savaş alanlarına sürüldüğü bilinen bir başka gerçek. Raporlar sokakta yaşayan 150 milyon, insan ticaretinin öznesi olan 1.2 milyon, zorla silah altına alınan yüzbinlerce çocuk olduğunu bildiriyor.
Dünya Sağlık Örgütü 2017 Raporuna göre dünya genelinde çocukların %16’sı ihmale, %23’ü fiziksel, %36’sı psikolojik istismara, kız çocuklarının %18’i erkek çocukları %8’i cinsel istismara, uğruyor.
Dünya genelinde 73 milyonu 10 yaş altında olan 200 milyondan fazla çocuk beslenme, sağlık, su, eğitim, barınma olanaklarından yoksunluk nedeniyle yaşamını yitirmiş. Sahra Altı Afrika ülkelerinde her yıl 5.9 milyon (günde 2000) çocuk yetersiz beslenme sonucu yaşamını kaybediyor. 2008’den beri süren küresel ekonomik kriz gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk yoksulluğunu (açlık, evsizlik, çocuk işçiliği, eğitimsizlik, sömürü) her geçen gün arttırıyor.
Son olarak Türkiye’deki çocukların durumuna, kar ortasında babasının sırtındaki küçük torbada ölü bedeni taşınan Muhammet’in fotoğrafını unutmadan bakalım. Adalet Bakanlığı verilerine göre, çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda üç kat arttı. Son 10 yılda 482.908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirildi. 2002’den bu yana 18 yaşın altında 440.000, son 6 yılda 142.298 çocuk “anne” oldu ve bu çocukların büyük kısmı dini nikâh ile evlendirildi. Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3’üncü sıraya yerleşti. Veriler göz önüne alındığında her altı erkek çocuktan biri cinsel istismara maruz kaldı. İstismara uğrayan 11 yaşından küçük çocukların oranı % 70. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15.937 olarak kayıtlara geçti. Çocuk işçi sayısı 2018 itibarıyla 2 milyona yaklaştı. Çalışan her 10 çocuktan 8’inin kayıt dışı olduğu bildirildi. TÜİK’in 2016 yılı verilerine göre çocuk işçilerin yüzde 78’i kayıt dışı çalıştı.
Yukarıda özetlendiği kadarıyla şunu söyleyebiliriz; Bir Dünya Çocuk Hakları Günü’nde daha devletleriyle birlikte dünya erişkin toplumu, çocuklara karşı sorumlulukları konusunda topyekün sınıfta kalmıştır. Bu kötü ve karanlık tablo herkes için son ders olsun ve bugünden başlayarak çocuklarımıza güvenli bir gelecek inşa edelim umuduyla, usta şairimiz Nazım Hikmet’e kulak verelim.
“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında.
Dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler.”
Dr.Hafize Öztürk Türkmen