0242 237 50 75

Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı İle Mücadele

images_foto2016_oya

Yalnız tıbbi değil, her aşamada sosyal bir problem

Psikiyatri Uzmanı Dr. Oya Özgür, “Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı İle Mücadele Günü” dolayısıyla bir açıklama yaptı.

Antalya Tabip Odası TTB Üst Kurul Delegesi Dr. Oya Özgür, madde bağımlılığının tüm dünya genelindeki toplumların temel sağlık sorunlarından birisi olduğuna dikkat çekerek, “Bu günün hedefi, uluslararası alanda eylem ve işbirliğini kararlılıkla yürütmek, uyuşturucusuz temiz bir topluma ulaşmak konusunda kamuoyunun dikkatini çekmektir. “dedi.

Ülkemizde kullanım 10 yaşa dek indi

Dr. Oya Özgür, uyuşturucu kullanım yaşının özellikle ülkemizde 10 yaşa dek indiğine dikkat çekerek, uyuşturucu kullanımının ekonomik gelir ve sosyal refahtan bağımsız olarak tüm coğrafyalarda arttığına vurgu yaptı.

Uyuşturucuya yatkınlığın tanınması, kaçakçılığın ve ticaretin önlenmesi, caydırıcı çalışmalar ve cezai mücadeleye rağmen toplumun ve onun en küçük birimi olan ailenin kaotik süreçleri, sıkıntı ve çaresizlik duygusu bireyi kolay rahatlama yöntemi olarak uyuşturucuya itebilir.

Yalnız tıbbi değil, her aşamada sosyal bir problem

“Toplumu, özellikle gençlerimizi, çocuklarımızı her türlü bağımlılık yapıcı madde ve nesnelerden korumak, kollamak hepimizin en başta gelen görevi olmalı ve toplumsal sorumluluk bilinci ile hareket etmeliyiz. Antalya Tabip Odası olarak bu alanda da görevlerimizin ve sorumluluklarımızın farkındayız. ” diyen Dr. Oya Özgür, ” Uyuşturucu yalnız tıbbi değil, her aşamada sosyal bir problemdir. İyileşme aşamasında da kişinin iyileşmeyi isteyebilir hale gelmesi, tedavinin süreklilik göstermesi, değişen gereksinimlerin sosyal devlet anlayışı ile giderilebilmesini gerektirir.” şeklinde konuştu.

26 Haziran “Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı İle Mücadele Günü

1970’ ler öncesine dek bağımlılık tanımından pek söz edilmezken 1987’de Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla 26 Haziran yani bugünü “Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı İle Mücadele Günü” olarak tanımlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü de (WHO) Madde Bağımlılığı ve Kullanımının dünya çapında bir sağlık sorunu olduğunu tanıma eklemiştir.

Bu günün hedefi, uluslararası alanda eylem ve işbirliğini kararlılıkla yürütmek, uyuşturucusuz temiz bir topluma ulaşmak konusunda kamuoyunun dikkatini çekmektir.

Uyuşturucu kullanımı merkezi sinir sisteminde sahte iyilik hali yaratır. Tekrarlayan kullanımlarda ise sinir hücreleri harap olur ve geri dönüşümü olanaksız beyin hasarı oluşur. Kullananlar AIDS, Hepatit B ve C gibi hastalıklara açıktırlar. Karaciğer, böbrek yetmezliği, damar hastalıkları ve ruhsal hastalıklar süreç içinde hem bireysel hem toplumsal kayıpları oluşturur. Bireysel ve toplumsal refah düşer, madde ile ilintili suçlarda artış olur.

İstatistiklere bakıldığında gelişmekte olan ülkelerin sorunlarından gibi görünse de, dünya genelinde 20 milyonun üzerinde bağımlının tedavi almadığı belirtilmiştir. Ne yazık ki gelişen teknoloji ile kan ve idrarda saptanamayan maddelerin ticareti artmış, uyuşturucu satışı ciddi bir ticari harekete dönüşmüştür. Araştırmalarda uyuşturucu kullanımının ekonomik gelir ve sosyal refahtan bağımsız olarak tüm coğrafyalarda arttığı düşük ekonomik düzeyde olanlar ile yüksek ekonomik düzeyde olanlar arasında ancak kullanılan madde ile ilgili fark saptandığı belirtilmiştir. (Örneğin düşük gelir düzeyinde uçucu, yüksek gelir düzeyinde kokain, ecstasy ve LSD kullanımı artmıştır) Ancak bütün çalışmaların ortak noktası uyuşturucu kullanım yaşının özellikle ülkemizde 10 yaşa dek inmesidir.

10 yaşında bir çocuk neden uyuşturucu kullanır? Neden uyuşturucu kullanmaya ihtiyaç duyar?

Bağımlılık, biyolojik bir çekirdek üzerine, psikolojik gelişim, aile içi etkileşim, arkadaş ilişkileri, çevre ve nihayetinde toplumsal katmanlar üzerine merak, özenti, eğlence, sıkıntıdan hızlı ve kolay uzaklaşma isteği gibi tetikleyicilerle yerleşir.

Bağımlılık hastalıktır ama pek çok toplumda aynı zamanda tabudur. 1996’da AMATEM (Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi Ve araştırma Merkezi) kayıtlarına bakıldığında tedaviye alınanların %58’inin daha önce başvurdukları hekime sorunlarını iletmedikleri saptanmıştır. Bu nedenle özellikle aile hekimlerinin bu konuda bireysel duyarlılıklarını arttırmaları, risk guruplarını tanıyabilmeleri sağlanmalıdır. Erken tanı açısından hekimlerin, sosyal hizmet uzmanları ve eğitimciler ile birlikte çalışacağı kurumsallaşma sağlanmalıdır. Özellikle erken başlangıç yaşlarında aile içi etkileşimi değerlendirebilen, kişisel özellikleri tahlil edebilen eğitimcilerin, ergen ile teması olan tüm yetişkinler gibi konu hakkında eğitilmesi pek çok sağlık hizmetinde olduğu gibi erken tanı, belki önleyici tedavide dahi yol aldıracaktır. Şüpheli alışılmamış davranışlar, okul başarısında ve arkadaş çevresindeki değişiklikler, gencin kendine özeninin azalması, şiddet eğiliminin artması, sözel iletişimde azalma, içe kapanma konusunda uyanık olunmalıdır. Tüm bu duyarlılıklara rağmen özellikle ergenin sürekli test eden yetişkinlerden uzaklaşacağı da hatırda tutulmalıdır.

Genç nüfusun yaşadığı çevre ile ilişkili ihtiyaçlarının (örneğin köyden kente göçün yoğun olduğu şehirleşme açısından arafta kalmış mahalleler, sokakta yaşamak zorunda kalan çocuklar) tespit edilmesi ve yaklaşımda ona göre yön çizilmesi önemlidir. Söz konusu yaşlardaki nüfusun kendini değerli bulması, ruhsal ve fiziksel olarak kendini koruma isteğini beraberinde getirir. Yarın için umutları olan, aile içi ve toplumsal desteği tam gençler nadiren haz odaklı arayışlara girecektir. Uyuşturucu ve diğer zararlı alışkanlıklar ile ilgili tabuların ortadan kaldırılması, konunun aile içinde konuşulabilir, takip eden hekim tarafından sorgulanabilir olmasını sağlayacaktır. Bu hem saptamayı hem takibi kolaylaştırır. Üstelik aile ve sağlık kurumu uyuşturucudan kurtulmak isteyen genç için güvenli bir sığınak olacaktır. Amacın ana başlığı, yaşam krizleri ile başa çıkma yöntemleri konusunda gençleri donanımlı hale getirecek sistemi üretmektir.

Uyuşturucuya yatkınlığın tanınması, kaçakçılığın ve ticaretin önlenmesi, caydırıcı çalışmalar ve cezai mücadeleye rağmen toplumun ve onun en küçük birimi olan ailenin kaotik süreçleri, sıkıntı ve çaresizlik duygusu bireyi kolay rahatlama yöntemi olarak uyuşturucuya itebilir. Anlaşıldığı gibi uyuşturucu yalnız tıbbi değil, her aşamada sosyal bir problemdir. İyileşme aşamasında da kişinin iyileşmeyi isteyebilir hale gelmesi, tedavinin süreklilik göstermesi, değişen gereksinimlerin sosyal devlet anlayışı ile giderilebilmesini gerektirir.

Tüm bunlara rağmen tedavi uzun, pahalı, sık yaşanan geriye dönüşlerle ümit kırıcı ve zordur. Bu konuda hizmet veren birimler sayıca yetersiz, iç denetimleri zayıftır. Yardım almak amacıyla sıra bekleyerek kurumlara yatanlar bir üst madde ile tanışarak kurumdan ayrılabilmektedir. Narkotik çalışanları, tıbbi müdahale elemanlarının zaman zaman hem kişisel destek hem de konu ile ilgili gündemdeki jargonlar dahil bilgilendirilmesi için hizmet içi eğitim gerekir. Mücadele ancak eğitimli, donanımlı personeller ile başarıya ulaşabilir.

Son söz olarak; sıkıntılarını, korkularını ve dileklerini dile getirme konusunda aile içinde ve toplumda desteklenen, fikirlerine değer verilen ve böylelikle kendini değerli hisseden, geleceğinden umutlu hiçbir birey uyuşturucu kullanmaya yeltenmez. Aynı şekilde değişmek için nedenleri olan birey de uyuşturucuyu bırakmak konusunda motivedir. Tüm bu açıklamalara, şu anda burada olduğu gibi, medyanın ilgi ve merakıyla konu bilimsel gerçekler ışığında topluma iletilebildiğinde mücadelede yol alınacaktır.

 

Psikiyatrist Dr. Oya Özgür
Antalya Tabip Odası
TTB Üst Kurul Delegesi